Bir süredir yeni kitap çalışmalarım ve rahatsızlığım nedeniyle siz değerli okurlardan zorunlu olarak uzak kalmak durumunda kaldım. En büyük zenginliğin sağlık olduğunu bir kez daha yaşamış bulunuyorum.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in kişisel Özel Temsilcisi Maria Angela Holguin yeniden yollara düştü. Doğal olarak bazı görüşmeleri yapmasına karşın tarafları noktanın ortasında buluşturmayı başardığını söylemek olanaklı değildir. Adı geçen kişinin geride bıraktığımız yılda yaptığı benzer çalışmalardan olumlu bir sonucun alındığını söylemek olanaklı olmasa gerek. Yarım asrı aşan bir süredir bu nedenle yapılan görüşmelerden de sonuç alınamadığı da biliniyor.
Bugüne değin tarafların bir araya gelmeleri sağlanamadığı için kişisel Özel Temsilcinin sonuç alınmasa da tarafların bir araya getirilmelerini başarı olarak kabul etmek gerekiyor. Yaz sıcaklarının başladığı Temmuz ayında yeniden bir araya getirilmelerini de şimdilik başarı hanesine yazmak olanaklı olsa gerek. Garantör ülkelerin temsilcilerinin bir araya getirileceği toplantının sonrasında hüsran olmamasını dilemekten başka seçeneğimiz yoktur.
Kıbrıs Barış Harekâtının günlerine sayılı günler kala Mal Tazmin Konusu karşımızdaki unsurun önde gidenlerince yeniden alevlendiriliyor. Bugüne değin yapılan müzakerelerde bu konun yeterince üzerinde durularak tartışılmadığı anlaşılıyor. Barış Harekâtının koşullarında öncelik can güvenliğinin öne çıkarılması anlaşılıyor. Bu arada karşılıklı olarak bir belge ile mal tahsisleri yapılıyordu. Karşımızdaki Rum mallarını yağma Hasan’ın böreği örneğinde olduğu gibi dağıtılırken kurulan komisyonda bazı Rum görevlilerin adanın güneyindeki Türk mallarını kendilerine aitmiş gibi üzerlerine kaydettikleri de biliniyor. Türk malı kullanan kişilerden para alıyor olmalar önlem olarak kabul ediliyordu. Bu arada Kilisenin de Türklerle mal takası yapanları adeta aforoz ettiğini açıklaması konunun çözümsüzlüğüne zemin hazırlamış oluyordu.
Güneydeki yalnızca Türk malları için alınan önlemler Türk Vakıflarına ait olan malların bir anlamda kayıt dışı olarak kabul edildiği anlaşılıyor. Annan’ın Belgesinde Vakıf malları dini kurumlara ait olmayan mallar diye kayıtlara geçiriliyordu. Kilise dini bir kurum olarak kabul edilirken Türk Vakıflarına ait olan malların kendi kaderlerine terk edildiğini söylemek gerekiyor. Bu arada Rum Ortodoks Kilisesinin önde gidenleri Türklerle mal takasına girilmemesi konusunda ortalıklara korku saldığının de unutulmamalıdır. Adanın her iki tarafında kurulacak çalışma grubunun Kilisenin duruşu nedeniyle oldukça zorlanacaktır. Zorlanacaktır ki birinci elden olan gerçek mal sahiplerinin büyük çoğunluğu aramızdan ayrılmış bulunuyor.
Yıllardır Kıbrıs Türklerini kendi boyundurukları altına alabilmek için takla atanlar şimdilerde mülkiyet konusunu AB kulvarlarına taşımak için yoğun çabanın içinde oldukları biliniyor. Bu nedenle 2026 yılında AB dönem başkanlığını üstlenecek olan mendil büyüklüğündeki ülkenin önde gidenlerinin bu çaba içinde oldukları unutulmamalıdır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Türk Devletleri Teşkilatına TDT Türkiye Cumhuriyeti’nin çaba ve katkısı ile gözlemci üye olarak kabul edilmiş olması bile heyecan yaratmıştır. Bu heyecanın yarattığı havanın da etkisi ile asil üyelik için kısa sürede çalışmalara başlanmasının da unutulmaması gerekiyor. Alınan kararın değerli olduğunu bir kez daha yinelemek istiyoruz. Yapılacak olası engellere karşı hep birlikte hareket etmemiz gerekiyor mu ne…
Sağlıklı ve SEVGİ ile kalınız…