Bir tankın doğuşu, bir milletin yeniden doğuşudur. Sakarya’da üretim bandından çıkan Yeni Altay, sadece zırhlı bir araç değildir. O, bir asrın sabrının, alın terinin, fikrinin, inancının çelikte vücut bulmuş hâlidir.
Tosyalı Grubu’nun sanayi mirasıyla birleşen Türk mühendisliği, Altay’ı sıradan bir üretim hikâyesi olmaktan çıkarmış, bir ruhun sembolüne dönüştürmüştür. Altay artık “yapabildik” cümlesinin değil, “yapıyoruz ve ihraç ediyoruz” kararlılığının timsalidir.
Bir zamanlar dışarıdan parça alarak yürüyen Türkiye, bugün tankının vidasından yazılımına kadar her şeyi kendi üretir hâle geldi. Bu, yalnızca teknolojik bir ilerleme değil, psikolojik bir bağımsızlıktır. Artık “izin verirlerse üretiriz” devrinden “biz üretiriz, onlar alır” devrine geçildi.
Haluk Görgün’ün törende paylaştığı veriler aslında bir istatistik değil, bir milletin nabzıdır. 800 mühendis, 1250 işçi, 90 alt yüklenici… Her biri birer kahraman. 35 bin kilometrelik testler, binlerce saatlik denemeler… Bunlar, çeliğin nasıl bir karakter kazandığını gösterir.
Altay’ı sadece bir silah olarak görmek, meseleyi küçültmektir. Çünkü o, Türk Cumhuriyeti’nin bir iddiasıdır: “Biz varız, hazırız, muktediriz.” Bu tankın gölgesinde çocuklarımız daha güvenle büyüyecek, gençlerimiz geleceğe daha emin adımlarla yürüyecek.
Her çeliğin bir sesi vardır; Altay’ın sesi ise özgürlüğün sesidir.