Hani bazı adamlar vardır… Bildiği hâlde okur. Yani o sahici, içe işleyen okuma hâli değil de, “Bakalım biz mi yanlış biliyoruz?” okuması. O adamın bir de çaycısı vardır, gelir şöyle seslenir: “Abi okuduğunu anladın mı?” İşte medeni insan o çaycıya da, çaya da, kitapta adı geçmeyen yazarın hatırasına da hürmet gösterendir.
Medeni insan… Ne garip bir kelime! Kendisi tek başına “şehirli” demek ama bu listeye bakarsan, köylü olup da şehirliyi utandıran nice insan var. Vicdanı hassastır denmiş mesela. Yahu bu devirde vicdanın hassas olması ne demek biliyor musunuz? Kendini kaşıkla doğramaya benzeyen bir eylem. Her gün ayrı bir kesik yersin ama ses etmezsin.
Mütevazıdır demişler. Evet, çok doğru. Lakin bizim memlekette tevazu, ya içe kapanıklıkla ya da “aman dikkat et ezilme” kafasıyla karıştırılır. Mütevazı olunca seni zayıf sanırlar, sonra da “Vay efendim neden ses etmedi?” diye arkanızdan söylenirler.
Duygusaldır… Hah, burası benim favorim! Bu memlekette duygusal olmak, kredi kartı ekstresine bakarken ağlamakla karıştırılıyor. Oysa medeni insan, başkasının derdine içi sızlayandır. “Bu da mı gol değil be!” dedirten cinsten.
Küfür etmez. Argo kullanmaz. Bak bunu ben söylemiyorum, liste söylüyor. Ama sabah işe giderken o trafikte üç defa “lan” demeyen adamın medeni olup olmadığını sorgulamak zorundayız. Yine de medeni insan, içinden sayar, dışına dökmez. Hem zaten sokakta “adam gibi adam” arayanlar, “adam” kelimesine küfür muamelesi yapmayı bıraksın önce.
İnsan ayırmaz… Bu da güzel. Lakin markette kasa kuyruğuna sızan “ben sadece su alacaktım”cıyı da ayırmaz mı? Ayırır vallahi, ama medeni insan bağırmaz. Sıranın sonuna geç der, üstüne gülümser. O an sırıtan medeniyle, sinirden titreyen diğer vatandaş arasında görünmeyen bir sınır çizilir.
Görgüye uyar. Yani çorbayı höpürdetmez, yolda yürürken selam verir, misafire terlik çıkarır. Ama bu da bir yere kadar… Çünkü memlekette bazen görgü dediğin şey, araba farıyla yıkanmış gibi bir surat ifadesine dönüşüyor. Işıldıyor ama sıcaklık yok.
Hak gasp etmezmiş. Yani ne güzel şey! Ama gel bunu sabah 8’de otobüs durağında işe geç kalmış teyzelere anlat… Orada medeni insan, arkalarda bekler. Bekledikçe de hak gasbı yemiş gibi olur. Ama sabreder. Çünkü bilir ki hakkını gasp etmeyen, belki de en son giden ama en önce dönen adamdır.
Geldik çöpe… “Çöp kutusu bulana kadar elinde gezdirir.” Vallahi bu çok zor iş. Elinde çekirdek kabuklarıyla 750 metre yürümek için bir irade gerekir. Medeni insan çöp atmaz. Zaten o yüzden bu insanın değeri bilinmez. O çöple yürür, çöpleşen değerlerin arasında kaybolur.
Ve son madde: Değeri bilinmez. Çünkü medeni insan, tantanayı sevmez. Birinci sıraya oturmaz. Sosyal medya hikayesi atmaz. Hatta onun “durum”u bile sessizdir. Ama işte tam da bu yüzden yokluğu fazla koyar.
Sonuç?
Medeni insan, bir tür yalnız adamdır bu çağda.
Kalabalıkların içinde, hâlâ kırmızı ışıkta duran, hâlâ kitap okuyan, hâlâ küfretmeyen, hâlâ çöple yürüyen garip bir figürdür.
Ama bir yerde şunu bilsin: Biz farkındayız. Azız ama farkındayız.