Şimdi düşün… Gelin arabası süslenmiş, damat havalı… Davulcu vurdukça yere paralel giden tokmak değil sanki, mahalleyi havaya kaldırıyor. Konvoy yolda. Korna bir yanda, zil bir yanda. Derken biri bagajdan çıkıyor, havaya iki el ateş ediyor.
Bravo usta! Gelin konvoyu değil, Kurtlar Vadisi sahnesi…
Bunun neresi eğlence? Neresi gelenek?
Bak Erzurum Valiliği fena giydirmiş. “Mutluluğa kurşun sıkma” diyor. Sevinç dediğin şey zaten uçarı bir hal. Ama sen ona kurşun sıkarsan o sevinç, gökyüzüne değil morga gider.
Vali Mustafa Çiftçi ne demiş? “Yaz geliyor, konvoy artar, düğün artar, ama silah sıkmayı bırakın” demiş. Adam haklı. Çünkü o tetiğe bastığın anda sadece barut çıkmıyor, vicdan da patlıyor. Düğün dernek değil, bir anda cenaze evi oluyor.
Şimdi gel, bir düşün:
Senin keyfin için biri mezarlığa yolculuk ederse, bu eğlence midir?
Ya da çocuklar o sesi duyup yatağında altına kaçırırsa, sen neyin delikanlısısın?
Silah sevdası dedenin yadigârıysa, duvara as, hatıra olarak kalsın. Ama sokağa çıkarıp sıktığında; ne sen adamsın, ne o gelenek gelenek.
O yüzden…
Gelin konvoyunda çiçek at, kurşun değil.
Maç kazanınca naralar at, mermi değil.
Asker uğurlarken dua gönder, barut değil.
Yoksa… Kurşun senden çıkar ama geri dönüşü olmaz, kardeşim.