Sağlık Eski Bakanı Akdağ’la ilgili yazılanları okuyoruz…
İçten gelen, samimi duygu ifade edenleri bir tarafa bırakırsanız…
10 yıldır biriktirilen kin ve nefret kusanlar hayli fazla…
Özellikle İnternet ortamındaki Erzurum adıyla oluşturulan gruplarda…
Dr. Zehra ismiyle yazan birisinin yüklendiği kin tortusunu görünce “aman Allahım” dedim…
“Bu düşmanlık bu kadını yok eder!”
Şunları yazmış…
“Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ gitti Elhamdülillah,
Bir doktor olarak Elhamdülillah,
Bir hasta olarak Elhamdülillah,
Bir Müslüman olarak Elhamdülillah,
Bir Türk olarak Elhamdülillah,
Bir seçmen olarak Elhamdülillah,
Dr. Zehra”
Hale bakar mısınız?
Hamt edecek başka bir şey bulamamış da…
Yıllardır içinde biriktirdiği nefret duygularına hamt ediyor…
Off ki… offf!
***
Bir mütefekkirden aldığım notu hatırladım…
Diyordu ki…
“Münakaşa eden iki insan, aynı graniti yontan iki heykeltıraş, hakikati arayan yol arkadaşı. Hedefi, tahrip değil, terkiptir bu kavganın. Mağlubun muzaffer olduğu tek yarış. Yanıldığını kabul etmek, yeni bir hakikatin fethiyle zenginleşmektir: parçadan bütüne, karanlıktan aydınlığa geçiş…”
Bu tespitten hareket ettiğinizde…
Erzurum’un payına aydınlanma asla düşmeyecek gibi…
Karanlık dahi değil…
Zifiri karanlıktır hak ettiğimiz…
Doktor Zehra bir örnek…
Başkaları da var!
Tek hedefleri…
Tahripkarlık!
Yok etmek!
Bütün gayretleri buna…
Özellikle kendinden olana karşı öylesine tahammülsüz ki bu prototip!
Adeta, ışığa küfrü marifet biliyor…
Bu tiplerin tarihteki izdüşümlerini hatırlamak lazım…
Erzurum’da çok yaygın olarak nitelenen birini not düşelim…
Münzir…
İhanetle özdeş bir sima…
Vefanın semt olarak dahi yanından geçmediği mendebur bir kimlik…
“Münzirlik etme” tekdirleri boşa yapılmıyor…
Çağdaşlarıyla kıyas için hikayesini aktaralım isterseniz…
***
Zenginliği ve halka sunduğu refahla meşhur Numan bin Münzir isimli bir İran şahı vardır…
Hayatını ihtişam, debdebe, desinler üzerine bina etmiş birisi…
İnsanoğlu’nun gözünü bir avuç toprak doyurur ya…
Bir de Münzir’i düşünün…
Onunkini ne doyurur…
Doymak bilmiyor!
Bir gün mimarbaşı Sinimmar’ı yanına çağırır ve ondan dünyada eşi benzeri olmayan tüm ihtişamı yansıtacak bir saray yapmasını emreder ve bunun için de iki yıl süre verir.
İki yılın sonunda sarayı yapılır ve Münzir mimarlık harikası muhteşem sarayı Sinimmar’la gezerken Sinimmar, Münzir’e bir bölmedeki taşı gösterir ve
Şah-ı şahânım!..
Bendenizden adınıza bir saray yapmamı istediniz.
İşte Havernak Sarayı dünya durdukça sizin adınızı yaşatacaktır.
Sarayınızın anahtarı da şu gördüğünüz taştır.
Eğer bir gün bu saraydan sıkılır da gönlünüz hoş olmazsa şu taşı çıkartınız.
Bir saat sonra saray yıkılacaktır. Der.
Münzir mimarbaşını önceleri büyük mükafatlarla taltif etmek isterken içine düşen “ya bu taşın yerini başkasına da söylerse. Ya da böyle bir sarayı başkasına daha yaparsa” diye vesveseye düşer ve Sinimmar’ı Fırat’ın manzarasını seyrettikleri bir esnada sırtından iter.
Mimarbaşı uçurumdan aşağı yuvarlanırken “diğer taş şahım, diğer taş..” sözü yankılanıyormuş.
Sonradan fark edilmiş ki…
Harikülade sarayda bir taş daha varmış ve eğer bu taş senede bir değiştirilmezse saray yine yıkılırmış.
Tabii, fark ediliş anını fikredin…
Vefasızlığın, hainliğin sonunu düşünün…
Biz, Recep Akdağ’ı Erzurum adına Sinimmar olarak vasfediyoruz…
Siyasete nitelik kazandıran…
Erzurum’un adını iftihar listesine kazıyan…
Münzir’i ise…
Dr. Zehra ile sınırlamak mümkün değil…
Sayıları çok, öylesine çok ki…
Avlarlı Efe’nin yürek diliyle yalvarmak kalıyor bize…
Mevlaya emanet olsun Erzurum!